Zorlu Deneyimlerden Güçlü Çıkmak: Psikolojik Dayanıklılık

Zorlu Deneyimlerden Güçlü Çıkmak: Psikolojik Dayanıklılık

Gündelik yaşantımızda her şeyin problemsiz ilerlemesini bekleyemeyiz. Mükemmel bir hayat mümkün değildir. Yaşadığımız olaylara verdiğimiz tepkiler ve bu olayları yorumlama biçimimiz, onların üzerimizdeki etki ve sonuçlarını belirleyen en önemli faktörlerdir. İyi ve kötü nitelendirmeleri bizim tarafımızdan konulur. Herkese göre değişkenlik gösteren bu kavramlar ise başa çıkma yöntemlerimizle yakından ilişkilidir. Psikolojik sağlamlık ya da İngilizce olarak karşımıza çıkan “resilience” kavramı, “dinamik bir sistemin başarılı bir şekilde uyum sağlama kapasitesi”; "zorluk, çatışma ve başarısızlıktan veya hatta olumlu olaylardan, ilerlemeden ve artan sorumluluktan sonra toparlanma yeteneği" gibi çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Psikolojik sağlamlık sabit kalmaz ve zamanla değişkenlik gösterebilir. Tabii ki bu değişim, içinde bulunduğumuz durum ve zamanla da alakalıdır. İyi oluşumuza odaklanan pozitif psikoloji çalışmaları, psikolojik sağlamlığımızın gelişmesine yardımcı olur. Son zamanlarda bilinirliği artan pozitif psikoloji, yaygın bir yanılgının aksine her şeye olumlu tarafından bakmaktan daha fazlasıdır. Uygulamaya çok açık bir alan olup günlük hayatımızda da birçok konuda bize yardımcı olabilir.


Psikolojik dayanıklılığımızı neler artırır?

Karakter güçlerimizi bilmek ve onları geliştirmek olumsuzluklarla yüzleşmemizde çok etkilidir. Mutluluk gibi olumlu duygular da konfor alanımızın dışına çıkabilmemize, düşüncelerimizin daha açık ve uyumlu olabilmesine katkı sağlar. Hep aynı ortamlar, aynı düşünceler arasında sıkışıp kalmadığımız için kendimize sorunlarla başa çıkmak için sınırsız kaynak yaratırız. Bu sayede de daha iyi bir yaşam elde edebiliriz. Fakat sadece günlük hayatımıza odaklanmak yeterli değildir. İş yeri yetişkinlerin zamanının büyük çoğunluğunu geçirdiği bir yer olduğu için psikolojik sağlamlığınızı o perspektiften incelemek de oldukça önemlidir. Pozitif psikolojinin bir alanı olan olumlu örgütsel davranış, bunu inceler ve iş hayatımızı daha verimli geçirmemizi hedefler. Bu bağlamda motivasyonun artması, iletişimin ve iş birliğinin olumlu hale gelmesine yardımcı olur. Özellikle sosyal hizmet alanında çalışanların psikolojik sağlamlığa ve bunun hakkında bilgilendirmeye özellikle ihtiyaçları vardır. Psikolojik dayanıklılık, insanların iletişimde oldukları kişilere daha fazla yardım sağlamalarına, kendilerini daha önemli hissetmelerine ve stresle sağlıklı bir şekilde başa çıkmalarına fayda sağladığı için önemi azımsanmayacak bir kabiliyettir. Psikolojik sağlamlık kademeli olarak incelenebilir. Önce kişinin kendisinden başlar sonrasında aile ile devam eder. Aile dayanıklılığı, aile içindeki direnç ile psikolojik sağlamlığı ölçer.

Aile dayanıklılığı, aile içindeki direnç ile psikolojik sağlamlığı ölçer. Travmatik ya da zorlayıcı durumlardan sonra ailenin düzgün bir şekilde işleyişini devam ettirebilmesi demektir. Stres karşısında da aile bireylerinin bir bütün olarak işlevsel kalabilmesini sağlar. Ayrıca aile stresle, birlikte başa çıktığında daha çok birbirine bağlanacaktır. Bu bağlılık, topluma da etki eder ve daha sağlıklı iletişim kurabilen toplumların oluşmasına yardımcı olur. Bu değişimin bireylerden başladığını da unutmamak gerekir. Bu yüzden de tüm sorumluluğu diğer aile üyelerine atmak doğru olmaz. Toplumların da karakter güçlerini oluşturabiliriz. Bunlara toplumsal problem çözme, sosyal ağlar ve destek ve farklılıklar başa çıkma örneklerini verebiliriz. 


Değişime açık mı?

Araştırmacılar, psikolojik sağlamlığın kalıtsal olup olmadığı konusuna dair incelemeler yapmıştır.Sadece genlerin etkisiyle ortaya çıkan bir özellik olsaydı değişim ve gelişime açık kapısı olmazdı fakat psikolojik sağlamlık geliştirilebilir bir özelliktir. Yani kısacası, kalıtımın etkisi olsa da hala geliştirmek mümkün. Genetik faktörler stres ve travma karşısında verdiğimiz tepkileri, bunlardan etkilenme oranımızı değiştirdiği için psikolojik sağlamlık da yine aynı yönde değişir. Başlangıç noktası herkeste aynı değildir bu yüzden de yalnızca tek bir kişi veya olay temel alınarak yorum yapılamaz. Ancak bu araştırmada da olduğu gibi çeşitli gruplarla çalışıldığı zaman bulunan sonuçlar güvenilir olur.


Seligman’ın 3P Modeli

  1. Personalization (Kişiselleştirme): Kötü sonuçlar karşısında kendimize olduğundan çok sorumluluk yüklememiz sonucu oluşur.
  2. Pervasiveness (Yaygınlık): Hayatımızın tek bir alanında yaşanan başarısızlığı tüm hayatımıza yaymaktır. Kısacası, kötü bir olayın diğer olaylara genellenmesi diyebiliriz. 
  3. Permanence (Süreklilik): Kötü olayların hep bizi bulacağı ve bunlardan hiç kurtulamayacağımız düşüncesidir. 

İngilizce olarak 3P modeli olarak çevrilen bu psikolojik model olumsuz düşünce kalıplarını tanımlar. Bu kavramlar hakkında farkındalık kazanmak kendi düşünce kalıplarımızı anlatmamız ve belki de bu kalıplardan kurtulabilmek için bir başlangıç yapmamızı sağlar. 

Yazar: Psikolog Lara Kartal

 

Kaynakça 

  • Berkes, F., & Ross, H. (2013). Community resilience: Toward an integrated approach. Society & Natural Resources, 26(1), 5–20.
  • Cohn, M. A., Fredrickson, B. L., Brown, S. L., Mikels, J. A., & Conway, A. M. (2009). Happiness unpacked: Positive emotions increase life satisfaction by building resilience. Emotion, 9(3), 361–368.
  • Csikszentmihalyi, M., & Nakamura, J. (2011). Positive psychology: Where did it come from, where is it going? In K. M. Sheldon, T. B. Kashdan, & M. F. Steger (Eds.), Designing positive psychology: Taking stock and moving forward (pp. 3–8). Oxford University Press.
  • Everly, G. S. (2011). Building a resilient organizational culture. Harvard Business Review, 10(2), 109–138.
Okumalara Dön