Otomatik Pilot ve Düşünme Sistemlerimiz

Otomatik Pilot ve Düşünme Sistemlerimiz

Hayatın kargaşasında her şeye dikkatimizi vermemiz gitgide zorlaşıyor, olaylara dikkatimizin tamamını vermek pek mümkün olamıyor. Evrimsel olarak beynimiz günlük hayatımızdaki bazı rutinleri ezberleyerek bizim için kolaylaştırır. Peki bu neden olur? Çevremizde çok fazla uyaran var, hepsine dikkatimizi vermemiz bizi hem işlerimizi tamamlamaktan alıkoyar hem de kısa sürede tükenmemize yol açar. Bu sebeple zihnimizin, biz günlük akışımızı yerine getirirken otomatik bir yönetime ihtiyacı olur. Eylemlerimizi yerine getirirken o eylemleri otomatik bir şekilde yerine getirmemize "otomatik pilot" adı veriliyor. Otomatik pilot, çevremize karşı olan farkındalığımızı biraz da olsa baltalayarak sadece gerçekten önemli uyaranlara yanıt vermemizi sağlar. Bu yönüyle gündelik yaşantımızda mental yükümüzü hafifletir. Bizim için yeni olmayan hareketleri daha önceden yaptığımız şekilde beynimiz ezberler ve bu sayede dikkatimizi birden fazla göreve bölüştürebiliriz. Böylelikle daha az dikkatle an içerisinde aynı anda hem yürür hem kahve içer hem de arkadaşımızla sohbet edebiliriz. Otomatik pilot bizler için dikkat ve zaman tasarrufu açısından avantaj oluştururken bir yandan dezavantaj da oluşturabiliyor. Zihnimiz otomatik hareket etmeye alıştığında eylemlerimizi otomatik şekilde gerçekleştiririz ve otomatik pilotu günlük hayatımızda sıklıkla kullanmamız zihinlerimizin dağınık bir şekilde düşünceler arasında dolaşmasına yol açar. Bunun sonucu olarak da an farkındalığı yaşamakta zorlanabiliriz. Güzel bir günde zihnimizin içinde dolaşan geçmiş olumsuz anılarına veya geleceğe dair endişeli düşüncelerimiz, o anımızı olduğu gibi var olan güzellikleri ile yaşamamıza engel olabilir. 

Yapılan araştırmalara göre özellikle ev ortamında kendimizi otomatik pilota teslim ediyoruz. Aslında karar verilmesi gereken çok fazla konu olmasına rağmen, en ufak karar verilmesi gereken konuların üzerinde dahi düşünmüyoruz. Otomatik pilotta yapılan şeyleri hatırlamaya çalıştığımızda bunları hafızamızda bulamıyoruz çünkü farkındalıkla yapmıyoruz. Örneğin, yemek yerken aynı anda bir dizi izlediğimizde yemeğimizi alışkanlıklarımıza göre yediğimiz için farkında olmadan yemeği bitiririz. Bu bir yandan işimizi kolaylaştırırken bir yandan da yemeğin tadına varabilmemize engel olabilir. Yapmasını çok iyi bildiğimiz, uzun zamandır yaptığımız ve artık uzmanlaşmış olduğumuz eylemleri otomatik pilotta gerçekleştirebiliriz. Otomatik pilotun başarılı bir sistem olduğunu da yemek yerken yemeğin dökülmemesinden ve düzgün bir şekilde yiyebilmemizden anlayabiliriz. Yemeğimizin farkında olduğumuz senaryoda ise bazı hareketlerimizin otomatik pilota bağlandığı söylenebilir.

Karar verme süreçlerimizde de otomatik pilotun oldukça önemli bir payı vardır. Tabağımızdaki eti ne zaman keseceğimiz veya çorbamıza ekmek atacağımız, kaşığımızı nasıl tutarsak çorbanın dökülmeyeceği, hemen verdiğimiz kararlardan bazıları. Karar verme süreçlerini otomatik pilot ve detaylı düşünme yardımı ile ele alan psikolog Daniel Kahneman’ın ışığında inceleyelim.

Düşünme ve Karar Verme Süreçleri

Çeşitli kaynaklara göre günde ortalama 35.000 karar veriyoruz. Bu yüzden de beyinimizin eğilimi mümkün olduğunca kısa yolları tercih etmek, Sistem 1’i kullanmaktır. En basitinden bir kalem almak istediğimizde bile karar vermemiz gereken renginden, tipine kadar bir sürü farklı değişken vardır. Kalem detaylı düşünülmesi gereken bir ürün değildir fakat bilgisayar alacağımızı varsayarsak daha dikkatli ve detaylı karar veririz. Daniel Kahneman düşünürken yavaş ve hızlı olmak üzere iki sistemimiz olduğunu savunmuştur. “Sistem 2” bilinçli ve daha yavaş bir şekilde gerçekleşir. Dikkatimize ihtiyaç duyulan bu sistem, Sistem 1’in aksine beynimizin daha çok çalışmasına sebep olur. “Sistem 1” ise bizim otopilot dediğimiz ve hızlıca gerçekleşen karar verme sürecidir. Bazen vereceğimiz karar durumdaki değişkenler ve ortamın etkisiyle farklı bir sonuca ulaşabilir fakat biz bu süreçte Sistem 1’i kullanırsak doğru sonuçlara ulaşamayabiliriz. Hayatımızda önemli yere sahip olan bir durumla karşılaştığımızda sezgilerimize güvenmek yerine mantık çerçevesi içerisinde durumu değerlendirmemiz ve sonrasında bir karara varmamız gerekir.

Sistem 1’i kötülemek doğru olmaz çünkü bir anda birden fazla bilgiyi işleyip gerekli olanları seçip anında karar vermemizi sağlar ve üstelik bu esnada ne enerji ne de zaman kaybederiz. Merdiven inerken adımımızın büyüklüğü, yemeği yutmadan önce ne kadar çiğneyeceğimiz Sistem 1’ de verdiğimiz kararlardan bazılarıdır. Karar vermek için üstünde uzun uzadıya düşünecek zamanımız olmayabilir, bu yüzden “Sistem 1”in bize sağladığı hızlı düşünme yöntemine güveniriz. Duruma göre hangi sistemi kullanacağımızı seçmek ise bizim farkında olmadan hali hazırda yaptığımız bir işlem.

Sistem 1 ve Sistem 2 ile kurduğumuz mükemmel düzeni kaybetmemek için birkaç öneri: 

  • Otomatik pilota ne zaman geçeceğinize kendiniz karar verin. Günlük rutinlerinizde dikkatinizi ana getirmeye özen gösterin ve bilinçli seçimler yapmaya çalışın. 
  • Ulaşmak istediğiniz bir nokta seçin ve hayatınızı daha anlamlı kılın. Böylelikle attığınız her adım bir amaç uğruna olacaktır. 
  • Rutinleriniz olsun ama bunlar tüm hayatınızın kendisi haline gelmesin sadece hayatınızı kolaylaştırmak için var olsunlar. 
  • Durum değerlendirmesi yapmak dikkatinizi toplamanıza da yardımcı olacaktır.
  • Konfor alanınızdan çıkın, değişikliğe açık olun.
  • Basit durumlarda sezgilerinizden faydalanın ama hataya düşebileceğinizi de göz ardı etmeyin. Emin olmadığınız durumda ve ihtiyaç halinde Sistem 2’ den yararlanmaya çalışın. Aklınıza ilk gelen düşünce her zaman en doğrusu olmayabilir. 

Yazar: Psikolog Lara Kartal


Kaynakça

Kahneman, D. (2011). Thinking, fast and slow. Farrar, Straus and Giroux. 

Papies, E. K., & Aarts, H. (2011). Nonconscious self-regulation or the automatic pilot of human behavior. Handbook of self-regulation: Research, theory, and applications, 2, 125-142. 

Sahakian, B. & Labuzetta, J. N. (2013). Bad moves: how decision making goes wrong, and the ethics of smart drugs. London: Oxford University Press.

Okumalara Dön