Terapiye gitmek sadece bir zihinsel sağlık sorunumuz olduğunda yapmamız gereken bir durum değildir. Yaşam kalitemizi arttırabilmek ve psikolojik iyi oluşumuzu desteklemek için de terapiye başvurulabilir. Bir diğer bilinen yanlış ise psikologların ilaç yazabilecekleridir. Psikologlar ilaç yazamaz, bunu sadece psikiyatrlar yapabilir. Bazı durumlarda ilaca ihtiyaç duyulduğunda psikoloğunuz sizi bir psikiyatra yönlendirebilir. Bu gibi süreçlerde onlarla beraber çalışmak iyileşmek için daha etkili bir yol olacaktır. Bize yarar sağlayacağını düşündüğümüz terapi süreci, yeterli eğitimi tamamlamamış kişiler tarafından uygulandığında zarar verme olasılığı artırabilir. Bir kişinin terapi yapabilmesi için öncelikle psikoloji lisansını tamamlamış olması, sonrasında klinik psikoloji yüksek lisansını bitirmiş olması gerekir. Aynı zamanda psikiyatristler de gerekli psikoterapi eğitimlerini tamamlamış ise terapi yapabilirler.
Farklı Terapi Ekollerinden Hangileri Size Daha Uygun?
Bu eğitimlere ek olarak psikoloji uzmanlarının birazdan bahsedeceğimiz ekollerden en az birinin eğitimini tamamlamış olmalı. Farklı yaklaşımlarda olan ekoller birlikte de kullanılabileceği için birden fazla ekol ile çalışılmasında sakınca yoktur. Ek olarak, terapistinizin süpervizyon alıyor olması veya gerekli süpervizyonlarını tamamlamış olması terapi seanslarının etkinliği açısından oldukça önemlidir. Süpervizyon, daha tecrübeli bir klinik psikolog tarafından verilir. Terapistlerin pratik yeteneklerini geliştirdikleri bir süreç olan süpervizyon, okullarda teorik olarak öğretilen bilgilerin meslek hayatına uygulama olarak entegre edilme yollarından birisidir. Süpervizyon almış psikologlar, kişisel sorunlarını terapiye yansıtmaktan kaçınır ve danışanlarını farklı açılardan değerlendirebilir. Bunun yanında, kendisinin de terapiye gidiyor veya gitmiş olması hem danışanlarını hem de kendini daha iyi anlamasına katkıda bulunduğu için terapi etkinliğini desteklemede yardımcı olur.
Terapi klinik psikolog veya psikoterapist adı verilen kişiler tarafından uygulanmalıdır. Psikoloji lisansı bitirildikten sonra kişi psikolog olarak mezun olur. Klinik psikolog olabilmesi için önceden de bahsettiğimiz gibi klinik yüksek lisans yapmış olmalıdır. Terapide farklı ekoller vardır. Bunlar; Psikodinamik, Psikanalitik, Bilişsel Davranışçı (BDT), Şema Terapi, Varoluşçu, Gestalt ve Sistematik ekolleri farklı yaklaşım türlerindendir. Bunların dışında daha saymadığımız birçok ekol de mevcuttur. Ekollerde terapi seanslarının akışı da farklıdır. Örneğin, BDT gibi bazı yaklaşımlarda sizden ödevler tamamlamanız beklenebilir.
Size en uygun olanı seçmeniz terapi sürecinizin devamı için oldukça önemlidir. Bu süreçte size uygun olmadığını hissettiğiniz bir durumla karşılaştığınızda psikoloğunuz ile iletişim kurarak size uygun olan terapi yaklaşımını bulmanız mümkündür. Fakat her terapi seansı sonrası memnun ayrılmayacağınızı aklınızda bulundurmakta fayda var. Bazen seans sırasında değinilen durumlar sizi düşünmeye ve gelişmeye itebilir. Buna bağlı olarak hissetmek istemediğiniz duygular ortaya çıkabilir. Sancılı bir süreç olsa da sabır ve istikrar ile yaklaşıldığı zaman ilerleme kaydettiğinizi siz de fark edeceksiniz.
Sağlam Bir Terapötik İlişki Kurmak
Terapi ekolünün uygunluğu kadar terapistiniz ile kurduğunuz ilişki de önemlidir. Psikoloğunuz ile aranızda ilk görüşmeden itibaren bir terapötik ilişki oluşur. Bu ilişkinin pozitif olması terapi sürecinin devamlılığı açısından önemli bir noktadır. Sağlam ve sağlıklı terapötik ilişki iki tarafında karşılıklı dengeli bir şekilde iletişim kurması, empatik yaklaşma biçiminde olması ve birbirlerinin iyi oluşlarına geliştirip destek olmaları gibi bileşenlerden oluşur. İki tarafın da bunlar doğrultusunda terapi sürecine bağlılıklarında artış görülebilir. Danışan devamsızlık yapmamaya gayret edebilir, psikolog ise daha iyi bir terapi planı ortaya çıkarabilir. Çünkü iyi bir terapötik ilişki sayesinde danışan kendini daha iyi açar, sıkıntılarından daha rahat bir şekilde bahsedebilir. Terapi yolculuğunda ortak paydada, amaçlarda buluşmak terapötik ilişkiyi beraberinde getirebilir.
Psikologların danışanları ile ilişki kurarken danışana karşı hoşgörülü olması, kendinize nasıl davranılmasını istiyorsanız onlara karşı da aynı tutum içinde yaklaşması, ve güvende hissetmelerini sağlaması terapötik ilişkinin önemli bir kısmıdır diyebiliriz. Psikolog ve danışan arasında güven duygusu ve dürüst bir iletişim biçimi yer almalıdır. Ek olarak, danışanı dinlerken bunu beden dili ile desteklemek, örneğin onaylarken kafa sallamak, göz teması kurmak, hafif bir şekilde gülümsemek pozitif anlamda etkili olabilir.
Terapötik ilişkiyi geliştirirken;
Terapistiniz neler yapabilir ve bunların ne gibi etkileri olur?
- Dikkatli bir dinleyici olmak -> danışan saygı gördüğünü hisseder.
- Danışanın sıkıntıları üzerinde durma, çözmesine yardımcı olma -> danışan ilgi gördüğünü anlar ve mutlu olur.
- Güvence sağlamak -> endişelerini azaltır.
- Gelişime teşvik etme -> pozitif duyguları destekler, pekiştirir.
- Empati -> duygusal gerginliği azaltır.
- Danışanı destekleyici tutumlar -> verilen çabayı kabullenir ve takdir eder.
- Plan sunmak -> belirsizliği giderir, daha net bir yol izlenilmesine katkıda bulunur.
Danışan neler yapabilir?
- Terapistinizin bir mimiğinden veya vücut dilinden rahatsız olduğunuzda paylaşma
- Yargılandığınızı hissettiğiniz zaman bunu dile getirme
- Terapistin verdiği ödevleri tamamlama
- Açık iletişim yolunu benimseme
- Birlikte belirlediğiniz sınırları koruma
Terapi süreçlerinde psikoterapistinizde olan bazı karakteristik özellikler sizin onlarla oluşacak olan ilişkinize katkı sağlayabilir. Terapistinizin iletişim becerilerine, içtenliğine, empati yapabilmesine ve koşulsuz olarak pozitif saygı göstermesine dikkat etmeye çalışabilirsiniz. Terapi yolculuğunda iki tarafın da birbirine olumlu duygular yansıtabilmesi önemlidir çünkü bu bir kolektif takım çalışmasıdır diyebiliriz. Terapinin başarılı bir sonuca ulaşması ve danışanın fayda görebilmesi için, psikoloğun aynı zamanda objektif bir bakış açısına sahip olması, yeni bilgiler öğrenmeye açık olması, bununla birlikte farklı kültürden olan insanları da kucaklayabilmesi önemlidir. Öz yansıtma yapabilmesi, kendi eksik yönlerini fark edebilmesi açısından, gelişimi için önemli etkenlerdendir. Son olarak ise, kişisel sınırları iyi bir şekilde belirtebilmesi ve sağlam bir etik anlayışı ile hareket edebilmesi değinilmesi gereken kilit noktalardır diyebiliriz.
Ülkemizde ne yazık ki psikologlara ait bir meslek yasası bulunmadığı için psikoloğun sahip olduğu etik değerler kendisinin inisiyatifine kalmaktadır. Öğretim hayatımız boyunca biz psikologların öğrendiği etik kuralların uygulanması kesinlikle gerekir. Bunlardan haberdar olup, uygulayan bir psikolog seçilmesi ise hepimizin yararına olur.
Terapide Etik
Bir psikolog olarak etik konusunda donanımlı ve dikkatli olmak önemlidir. Danışan bilgileri gizli tutulmalıdır, ancak risk durumunda acil durumda ulaşılacak kişiyle paylaşılabilir. Onam formunda bu konuda onların da izni alınır. Psikologlar sadece yeterlilikleri olan, profesyonel oldukları alanlarda sorumluluk almalı ve terapiyi ona göre uygulamalılardır. Aksi takdirde yanlış bir yol izlenebilir ve terapiden iyi bir sonuç alınamayabilir.
Diğer önemli bir nokta, danışanlara bilgilendirilmiş onam formunun sunulmasıdır. Bu şekilde danışan süreç hakkında bilgi sahibi olur, terapiden istediği zaman çekilme hakkı olduğunu öğrenir. Ayrıca bilgilerinin gizli olacağı konusunda güvencesi artar. Danışana karşı kişisel sınırlar konulması sürecin daha profesyonel ve sağlıklı ilerlemesine olanak sağlayacaktır. Bunlara ek olarak, her psikoloğun uyması, titiz davranması gereken Amerikan Psikoloji Derneği tarafından açıklanan beş etik kuralı vardır. Bunlar; yarar sağlama ve zarar vermeme, güvenilirlik ve yeterlilik, sorumluluk bilinci, dürüstlük ve insanların haklarına ve itibarlarına saygı duymaktır.
Terapiden Ne Beklemeliyiz?
Hayatımızın herhangi bir alanında olumsuz bir durumla karşılaştığımız zaman nasıl başa çıkacağımızı öğrenebiliriz. Barışık olmadığımız duygularla yüzleşerek onları regüle etmek bir çoğumuzun kaçtığı bir durum olabilir. Terapi, bize zor gelen duygularla barışıp duygularımızı düzenlemek ve onlarla nasıl başa çıkabileceğimizi gösterebilir. Fark etmek ve onları iyileştirmek için öncelikle durumla alakalı içgörü kazanmamız gerekebilir. İç dünyamızı duygusal açıdan dışa vurarak ortaya çıkan zorlantılarımızı iyileştimemize yardımcı olur.
Kendinizdeki ilerlemeyi ve gelişmeyi gördüğünüz zaman değişime daha umutlu ve inançlı bir şekilde yaklaşabilirsiniz. Kendinizi daha iyi hissettiğiniz, psikolojik iyi oluşunuza önem verdiğiniz, sağlığın sadece fiziksel değil zihinsel de olduğunu kabullendiğiniz zaman yaşam kalitenizin arttığını siz de hissedeceksiniz.
Yazarlar: Psikolog Aylin Özyurt & Psikolog Lara Kartal
Kaynakça
Bernstein, G.E. (2018) The Heart Is My Beat: Inside the Work and Life of a Psychotherapist. Kindle. Self Published.
Sheeran, P., Aubrey, R., & Kellett, S. (2007). Increasing attendance for psychotherapy: implementation intentions and the self-regulation of attendance-related negative affect. Journal of consulting and clinical psychology, 75(6), 853.
Cuijpers, P., Reijnders, M., & Huibers, M. J. (2019). The role of common factors in psychotherapy outcomes. Annual review of clinical psychology, 15, 207-231.